Bitkilerin tedavide kullanılması tarihten önceki döneme kadar uzanır. Belki
de ilk insandan itibaren bitkiler tedavi amacıyla kullanılmıştır. Birçok
hayvanın bile rahatsızlandığı zaman doğaya, bitkilere, otlara başvurduğunu
düşünecek olursak ilk insanın bitkilerden yararlanmadığını söylemek imkansız
hale gelir.
Gerçekten de bu düşüncemizi doğrulayacak birçok kanıt ortaya çıkmıştır.
Hakkari'nin güneyindeki Şanidar mağarasında, Milattan önce 50 000 yılında, yani
Yontmataş Devrinde yaşamış bir adama ait bir mezarda bitki kalıntıları
rastlanmıştır. Bu mezarda bulunan bitkiler bu gün bile aynı bölgede ve bütün
Anadolu'da tadavi amacıyla kullanılmaktadır.
İnsanoğluj başlangıçta bitkileri zehirli zehirsiz şekilde ikiye ayırdı.
Zehirli olanları oklarının mızraklarının ucuna sürerek savaşta ya da vahşi
hayvanlara karşı kullandı. Daha sonra bitkileri tedavi edici özelliklerini
anlamaya çalıştı..
Günümüzden 5 bin yıl öncesine kadar uzanan Mezopotamya uygarlıklarına yani
Sümer Akad ve Asur uygarlıklarına gelindiğinde artık 250 çeşit bitki tedavi
edici olarak kullanılıyordu. O dönemden kalma tabletlerde bu gün bize yabancı
olmayan Adamotu, Banotu, Çöpleme, Eğir kökü, Haşhaş, Hardal, Kekik, Kitre, Meşe
Mazısı, Nane, Nar Kabuğu, REzene, Safran, Terementi gibi bitkilerin reçetelerde
yer aldığı görülmektedir.
Mısır Uygarlığına ait günümüzden 3500 yıl öncesine ait 110 sayfalık bir
papirusta 77 kadar bitki ile hayvansal ve madensel karışımlardan elde
edilen droglar ve bunların kullanıldığı 800 kadar reçete yer almaktadır. bu
reçetelerde Acı marul, Adasoğanı, Ardıç Meyvesi, Banotu, Çiğdem, Hardal,
Hintyağı, İncir, Centiyane, Keten Tohumu, Kişniş, Mürver, Nar Kabuğu, Pelinotu,
Safran, Sakız, Sarısabır, Soğan, Tarçın, Terementi, Üzüm gibi bu günde şifa
aradığımız bitkiler sıkça kullanılmıştır.
Anadoluda 3500 yıl öncesine dayanan Hitit Uygarlığına ait belgeler ise çok
daha enteresandır. Çünkü Hititler dönemine ait reçetelerde Anadolu'da yetişmeyen
birçok bitki adı yer almaktadadır. O halde bu bitkiler Anadolu dışından
getirilmişlerdir. Demek ki; daha o dönemlerde bile ülkeler arasında şifalı
bitkilerin alınıp satılmaya başlanmıştır. Hititler, Abanoz ağacı, Myrrha, Mekke
Pelesengi, Şeytantersi gibi bitkileri dış ülkelerden almakta, Safran, Haşhaş,
Soğan, Sarımsak gibi bitkileri ise satmaktaydılar. Bu dönemde bitkilerin
tedavide kullanılması için yapılan çalışmalar bölgesel olmaktan çıkmış bütün
dünyayı kapsayan geniş bir alana yayılmıştır. Hititler döneminde kraliyet
ailesini tedavi etmek için Mısır'dan ilaç ve Hekim getirildiği de
kayıtlarda yer almaktadır.
Ege bölgemizin kıyılarında ve akdenizde kurulun Grek uygarlığında da
bitkilerin tıpta kullanılması öonusunda önemli çalışmalar yapılmıştır. Hepimizin
duyduğu doktorların yemininin kaynağı olan Hipokrat kitaplarında bitkilerden
oluşan 400'e yakın droga yer vermiştir. Örnek verecek olursak idrar arttırıcı
olarak Sarımsak, Soğan, Pırasa, Salatalık, Kavun, Karpuz, Rezene kullanmıştır.
Uyutucu olarak Haşhaş, Adamotu, Afyon ve Banotu tohumu Boğaz hastalıklarında ise
Kekik, Nane, ve Kerevizi tercih etmiştir. Ağrı kesici reçetelerinde ise Mersin
yaprağı, Gül çiçeği, Akzambak gibi bitkiler yer almaktadır.
Anadolu'da sırasıyla Roma ve Bizans dönemlerinde, daha sonra Selçuklu ve
Osmanlı Dönemlerinde bitkisel tıbba önemle yer verilmiştir.
İslam kaynaklarında da bitkilerin sağlık üzerindeki etkileri ve bitkisel
tedaviler konusunda çok geniş kaynaklar bulunmaktadır. İslam alimleri bu konuda
önemli çalışmalar yapmışlardır. Çok geniş olan bu konu ayrı bir başlık altında
incelenecektir. Bizim burdaki amacımız bitkilerin tedavide kullanılmasının ne
kadar önceye dayandığını göstermektir. İnsanoğlu tarih boyunca en küçük
rahatsızlıklar karşısında bile çaresiz ve perişan bir şekilde yaşamış değildir.
Bu topraklarda insanlar binlerce yıldır bir zamanlar "Kocakarı İlacı" diyerek
küçümsediğimiz tamamen doğal ve yan etkisi olmayan ilaçlarla tedavi olmuşlardı.